Eğitimlerimiz sırasında ve satış görüşmelerimizde zaman zaman şunu fark ediyoruz, bir çok kişi bilmek ile o bilgiyi kullanabilmenin aynı olduğunu düşünüyor.
Evet, herkesin dilinde olduğu gibi, bilgi çağında yaşıyoruz. Eskiden bu terim “bilgi olmazsa olmaz” anlamında kullanılırdı. Günümüzde ise isteyen ve internet bağlantısı olan hemen herkesin bilgiye ulaşması mümkün. Google arama motoru üzerinden her ay 1 milyarın üzerinde kullanıcı günlük ortalama 400 milyon civarı arama yapıyor. Bunun yaklaşık %25 oranında bilgi edinimi ile sonuçlandığı düşünülüyor. Yani artık bilgiye herkes çok daha kolay ulaşıyor. Bu durumda, bilgi çağında sizi aynı bilgilere ulaşabilen milyarlarca kişiden daha farklı yapabilecek fark nedir?
Doktorlar, araba tamircileri, bahçıvanlar ve hemen her alanda profesyoneller artık karşı karşıya geldikleri kişilerle diyaloğun çok başka bir boyuta geçtiğini söylüyorlar. Çünkü hasta doktora internette farklı şeyler okuduğunu söyleyebiliyor. Oysa hepimiz internetten okuduklarımızla doktor olamayacağımızı çok iyi biliyoruz.
Bu yüzden eğitim alanında yapılan araştırmalar 70 – 20 – 10 modelini ön plana çıkarıyor. Bu modele göre bir bireyin edindiği bilgilerin %70’i yaptığı işle ilgili tecrübeleriyle gelişirken, %20’si diğer bireylerle olan diyaloğundan, %10’u ise eğitim organizasyonlarından elde ediliyor. Center for Creative Leadership adlı enstitüde çalışan üç araştırmacı, Morgan McCall, Michael M. Lombardo ve Robert A. Eichinger tarafından geliştirilen bu model eğitim etkinliklerini en üst düzeye çıkarmak isteyen şirketler için bir el kitabı özelliği taşımaktadır ve tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Modeli kuranların iş başı tecrübeye (%70) bu kadar ağırlık vermelerinin nedeni, çalışırken karşılaşılan durumların, zorlukların, verilen kararların, hata ve doğruların sonuçlarının hemen görülebilmesi olarak gösteriliyor. Diğer bireylerle birlikte çalışmanın, yöneticisiyle zaman geçirmenin, koçluk, mentorluk gibi destekler almanın konu üzerinde tartışma ve geri bildirim alınabilmesi nedeniyle etkili olduğu (%20) belirtiliyor. Klasik tahta başı eğitimin etkisinin ise sadece %10’lara kadar düştüğü belirtiliyor.
Bu yüzden her ne kadar bir süre için popüler olsa da, online eğitimler görev takibi ve ekip içi interaksiyonu minimuma indirmeleri nedeniyle sadece %10’luk bölüme hitap ettiğinden, gün geçtikçe daha az tercih ediliyor. Artık kurumlar çalışanlarına aldırdıkları bu eğitimlerin diğer %20 ve %70’e de etki edebilmesini istiyorlar. Bu da ancak alınan eğitimlerin içeriğine göre öncesinde ve sonrasında şirket gerçeklerine göre oluşturulacak iş başı görevleri, ve eğitim sırasında yapılan yine gerçek gündem üzerine ekip çalışmaları ile mümkün olabilmektedir.