Her deprem sonrası yıkılan, hasar gören binalar nedeniyle yaşanan büyük üzüntüler, ve çözüm bulma çabaları bizi dönüp dolaşıp müteahhitlerin yetkinliklerini ve iyi niyetlerini sorgulama noktasına getiriyor.
Hayati Uzun. 28 Sene önce 1998 Erzincan depreminde kendi yaptığı apartmanın çökmesi sonucu torunu Emrah’ı kaybediyor. Daha sonra İzmir’e yerleşen müteahhit burada yaptığı ve kaybettiği torununun ismini verdiği Emrah Apartmanı’nın 2020 İzmir depreminde çökmesi sonucu iki torununu ve gelinini de kaybediyor. Kendisi gibi müteahhit olan oğlu da enkazdan ağır yaralı çıkarılıyor.
Bu olaylar zinciri özelinde baktığımızda Hayati Uzun’un bilerek ve isteyerek uygun olmayan, tabiri caizse çürük binalar inşa ettiğini, bilerek eksik ya da yanlış malzeme kullandığını söylemek mümkün değil elbette. Benzer hikayeleri başka depremlerde de görüyoruz.
Peki, Hayati Uzun ve diğer müteahhitlerin kendi canlarını ve can parçalarını yerleştirecek kadar güvendikleri bu binalarda yaşanan sorun, müteahhitlerin art niyetli olmaları, malzemeden çalmaları değilse, o zaman ne? Konuyu satınalma açısından incelemek, uzman olduğumuz alanda çözüm önerileri getirmek istedik. Süreçlerde ve uygulamada iki ana aşamada sorunlar olabileceğini düşünüyoruz.
Proje – Tasarım Aşaması
Satınalma profesyonellerinin ya da kendi adına satınalma yapan kişilerin aldıkları her mal ya da hizmet konusunda yeterli teknik bilgiye sahip olmaları gerekmediğini eğitimlerimizde anlatmaya çalışıyoruz. Öyle olsaydı hepimizin tedavi olacağımız zaman doktor kadar, pişireceğimiz yemeğin malzemelerini alırken gıda mühendisi ya da ziraat mühendisi kadar, ev alırken inşaat mühendisi kadar, araç alırken makine ya da elektrik-elektronik mühendisleri kadar bilgi sahibi olmamız gerekirdi. Bir satınalmacının ise bilmesi gereken konular neredeyse “var olan tüm bilimler” olurdu, çünkü özellikle üretim yapan bir şirketin tüm birimlerine baktığımızda iç müşterilerin çalıştıkları alanlar inanılmaz enginlikte bilgileri kapsıyor.
Dolayısıyla, alınacak mal ya da hizmetin alanın ihtiyacını tam olarak karşılayacağından emin olmak için alan ve satan arasında ürün özelliklerini, tasarımını, şartnamelerini belirleyecek üçüncü bir göze ihtiyaç var. Normal şartlarda bir satınalma profesyoneli bunun için iç müşterilerinden faydalanırken (güçlerin ayrımı prensibi açısından bunun da ne şekilde yapılacağı çok önemli elbette, ancak o da başka bir yazının konusu olsun), müteahhitlerin ya projelere yaklaşımları çeşitlilik gösterebiliyor.
a. Kendi çalışan mühendislerini kullanma
Eğer yetkin ve tecrübeli mühendisleriniz varsa (inşaat, zemin ve diğerleri) bu seçenek en az riskli olan yöntem elbette. Kullanılacak güvenlik katsayıları gibi pek çok değişkene karar verme ve istediğiniz seviyede güvenliği sağlama şansınız oluyor.
b. Projelendirme hizmeti alma
Başka bir tedarikçiye imalatı yaptırmak üzere tasarım yaptırma (satınalma dilinde DBB – design, bid, build olarak geçen ihale – sözleşme modeli). Bu seçenekte de projeyi çizen firmanın imalat ihalesiyle ve maliyetleriyle ilgili doğrudan sorumluluğu olmadığından objektif bir şekilde en doğru projeyi çizmesi daha mümkün.
c. İmalatı yapacak alt yüklenicinin projesini kullanma
İmalatı yapacak tedarikçiyi projesiyle ve imalat maliyetiyle birlikte seçme (satınalma dilinde DB – design, build şeklinde geçen ihale – sözleşme modeli). Üçü arasında en riskli model olarak bunu gösterebiliriz. İhaleyi almak için proje maliyetini en aza indirmek isteyen tedarikçi doğal olarak minimum maliyeti getirecek ve onay alabilecek projeyi tasarlayacaktır. Yani tasarım yapılırken performanstan çok, ihaleyi almasını sağlayacak düşük fiyatı ön plana çıkaracaktır. Kolaylık açısından alım yapılan konu ile ilgili yetkinlikleri sınırlı olan şirketler ve satınalmacılar tarafından en sık tercih edilen, ama aslında en çok uzak durmaları gereken çalışma şeklidir.
Proje Kontrolü – Teslim Alma
Alınan mal, proje ya da hizmetin tasarımı ile ilgili teknik yetkinlik konusunda yukarıda belirttiğimiz kriterler teslim alma açısından da geçerli. Alan ile satan arasında ihalesi yapılan ve üzerinde anlaşılan işin eksiksiz ve tam olarak yapıldığı nasıl kontrol edilecek? Seçilen tasarım – ihale – sözleşme modeline göre de değişmekle birlikte müteahhitler bu konuya da farklı şekillerde yaklaşıyorlar.
a. Kontrol etmeme – proje sonunda kontrol
Açıkçası küçük – orta büyüklükte pek çok kurum aslında aldığı proje hizmetini kontrol etmiyor, ya da teslim alma sırasında kontrol ediyor. Alan kurumun kontrol yetkinliğinin kısıtlı olması ya da hiç olmaması durumunu fark eden satan taraf her ne kadar öz kontrol sergilemek istese de, (el elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış) sorumluluğun başkasında olduğu bir ortamda bu öz kontroller de sınırlı kalıyor. Teslimat sırasında yapılan kontrollerde de pek çok uygulamanın üzeri kapandığından gerçek anlamda bir kontrol söz konusu olmuyor. Bu yöntemi elbette önetmiyoruz ve kontrol etmediğiniz bir alımdan olası en kötü sonucu beklemenizin kötümserlik olmayacağını belirtmek isteriz.
b. Kendi kaynaklarıyla kontrol
Bir şirketin bu yöntemi tercih etmesi için gerçekten çok iyi kaynak planlaması yapabilmesi gerekir. Bir taraftan dökülen betonun, döşenen hasırın, kullanılan kumun kalitesini kontrol edebilecek yetkinlikte çalışanlar olması, diğer taraftan bu çalışanların yapılan her işte, dökülen her metreküp betonda, her bağlantı elemanında gerekli kontrolleri yapacak kadar zamanları olması gerekir. Kurumsal şirketler ayrı bir kalite birimi ve sistemiyle hem bu konuda güvenliği sağlıyorlar hem de şirket içi yolsuzluklar açısından üçüncü gözü devreye almış oluyorlar, ancak tecrübelerimize dayanarak küçük – orta şirketlerimizin bu işler için yeterli kaynağa sahip olduklarını söylememiz pek de mümkün değil. Bu durumda kontroller aslında kağıt üzerinde kalabiliyor ve bir üstteki seçenekten pek farklı olmuyor.
c. Kontrol hizmeti dış alım
Alınan hizmetin hem miktar, hem de kalite açısından kontrolü için yeterli kaynağa sahip olmayan kurumlar bu kontrolleri başka bir firmaya verme yoluna gidebiliyorlar. Özellikle eğer tasarım aşaması yukarıda DBB olarak tanımlanan, tasarımcı ve imalatçının ayrı olduğu projelerde bu kontrollerin tasarımcı firmaya verilmesi özellikle teknik konularda etkinlik yaratıyor. Ancak elbette dışarıdan kontrol hizmeti almak için mutlaka bu tip sözleşmelere gerek yok, bu yöntem pek çok şekilde kullanılabiliyor. Hem kurum içi kontroller, hem de çıkar çatışmalarının önlenmesi açısından en etkin gördüğümüz yöntemin bu olduğunu söyleyebiliriz.
Bu tip sorunların sözleşmelere koyulacak ceza maddeleriyle, yaptırımlarla çözülebileceğini düşünenler de var tabii ki. Yukarıda belirtilen konularda yapılan hatalar normal bir üretim sürecinde maliyetlerin artmasına ya da etkinliğin düşmesine neden olurken, inşaat, savunma gibi sektörlerde hayatlara mal olabiliyor. Boşa giden parayı (becerebilirseniz) tahsil edebilirsiniz elbette. Peki hangi ceza ya da yaptırım yiten canları geri getirebilir?
Burada ünlü tarihçi Henry Thomas Buckle’ın taa 1901’de sözlediği “Büyük insanlar fikirleri, ortalama insanlar olayları, küçük insanlar kişileri tartışırlar.” sözünü bir kez daha hatırlatalım.
Biz de depreme çözümü kimin ne yaptığı ya da yapmadığını, neyi eksik yaptığını konuşarak değil, tasarım, ihale, sözleşme, kabul gibi kritik süreçlerimizi nasıl daha iyi hale getirebileceğimizi tartışarak arayalım.