Satınalma çalışanlarına iki iyi, bir kötü haberimiz var. İyi haberleri cebimize atalım, kötü haberin çaresini bulalım. 🙂
İyi Haber: Satınalma Artık Daha Önemli
Satınalma birimi son yıllarda şirketlerde giderek daha önemli bir fonksiyon haline geldi. Bunu tetikleyen ana etmenlerden biri küresel tedarik zincirlerinin artan karmaşıklığı. Şirketler sınır ötesindeki işletmelerini genişlettikçe, farklı düzenlemeler, diller ve kültürel normlar gibi bir dizi zorlukla karşılaştılar. Satınalmacılar, güvenilir tedarikçileri belirleyerek, uygun şartları müzakere ederek ve riskleri azaltarak bu karmaşıklıkları yönetmede önemli bir rol oynamaya başladılar.
Satınalmanın önemini artıran bir diğer faktör, birçok endüstride artan rekabet. Rekabetçi kalmak için, şirketler mal ve hizmetler için en iyi fiyatları elde etmek ve kaliteyi korumak zorundalar. Satınalmacılar, tedarikçi ilişkilerini yönetme, piyasa dinamiklerini ve fiyatları izleme, ve maliyet tasarrufu fırsatlarını belirleme sayesinde çalıştıkları şirketlere önemli katkılarda bulundular.
Son olarak, iş dünyasında sürdürülebilirlik ve etik tedarik konusunda artan hassasiyete dikkat çekmek istiyoruz. Tüketiciler ve yatırımcılar, şirketlerin çevresel etkilerini azaltmak ve tedarikçilerinin etik standartlarına uygun olduğundan emin olmak için adımlar atmalarını talep ediyorlar. Satınalmacılar, tedarikçilerin bu standartları karşıladığından emin olmak ve şirketlerin sürdürülebilir ve sosyal sorumluluk sahibi tedarik zincirleri oluşturmasına yardımcı olmakta kritik bir rol oynuyorlar.
Satınalma fonksiyonuna yatırım yapan şirketler, bu zorlukların üstesinden gelmek ve hızla değişen iş ortamında başarılı olmak için büyük avantaj sağladıklarını fark ettiler. Yakın zamanda üst düzey kurumlar tarafından yayınlanan pek çok makalede bunu gözlemleyebiliyoruz.
Örneğin, Harvard Business Review’da yayınlanan “İşletmelerde Satınalmanın Başarıyı İleriye Taşıyan Rolü” isimli makale, satınalmanın işletme başarısını ileriye taşıyan kritik rolünü vurguluyor ve şirketlerin satınalmadan yararlanarak karlılıklarını ciddi şekilde nasıl iyileştirebilecekleri konusunda ipuçları sunuyor.
Deloitte tarafından yayınlanan “Satınalmanın Değeri: Karlılığın Ötesinde Tasarruf” raporu, satınalmanın stratejik değerini ve işletmeler için yenilik, risk azaltma ve uzun vadeli değer yaratmak için nasıl kullanılabileceğini araştırıyor.
Procurement Leaders “Satınalma ve Karlılık” makalesinde, satınalmanın karlılığa etkisini tartışıyor ve şirketlerin satınalmadan yararlanarak önemli maliyet tasarrufları elde ettiği gerçek dünya örnekleri sunuyor.
McKinsey & Company “Satınalma: CEO İçin Stratejik Bir Ortak” raporunda, satınalmanın stratejik önemini vurgulayarak, şirketlerin satınalma fonksiyonunu CEO için stratejik bir ortak haline getirmek için nasıl dönüştürebileceğine dair ipuçları sunuyor.
İyi Haber: Satınalmacılar Daha Fazla Kazanıyor
Satınalma fonksiyonu bu kadar önemli hale gelince satınalmacılar da elbette bu durumun faydalarını görmeye başladılar.
ABD İş İstatistikleri Bürosu’nun verilerine göre, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki satınalma profesyonellerinin 2020 yılındaki ortalama maaşının 119.224 dolar olduğu tespit edildi. Bu rakam, 2019’da 101.966 dolardı.
Hays Group’un raporuna göre, ABD’deki satın alma profesyonellerinin 2021 yılında ortalama maaşları ise 116.000 dolar iken 2022 yılında ortalama 127.000 doları buldu.
Bir istihdam firması olan Robert Half’ın bir anketine göre, ABD’deki satın alma müdürleri, deneyim ve şirket büyüklüğüne göre 2021 yılında ortalama 97.000 ila 140.000 dolar arasında bir maaş kazandı. Maaş seviyeleri 2020 yılında 82.000 ila 121.000 dolar arasında değişmekteydi.
Farklı araştırmalarda farklı seviyeler gözlemlense de, satınalmacıların gelirlerinde bir artış olduğu bir gerçek.
Kötü Haber: Rekabet Artıyor
Buraya kadar her şey harika, ancak işin bir de diğer yüzü var. Kazancın, prestijin, önemin arttığı bir yerde o işin talibi de çok olur. Kabul edelim, bugüne kadar kimsenin çalışmak istemediği bir birimde işimiz daha kolaydı. Tamam, herkes satınalmayı biliyor, herkes işimize karışıyordu ama kimsenin yerimizde gözü yoktu. Satınalmacıların maaşlarına daha fazla kaynak ayırmaya gönüllü olan şirket yönetimleri, karşılığında satınalmada iyinin iyisini görmek istiyorlar, yani gelirlerle birlikte rekabet de ciddi şekilde artıyor.
Şirketler her geçen gün satınalmanın önemini anlıyorlar ama acaba satınalmacılar kendi önemlerinin farkındalar mı? Üst yönetimlerin satınalma birimlerinden beklentileri artarken satınalmacılar bu beklentileri nasıl karşılayabileceklerini biliyorlar mı? Gittikçe daha önemli hale gelen satınalma alanında en güncel uygulamaları yapabiliyor, en iyi sonuçları ortaya koyabiliyorlar mı? Artan rekabette ön plana çıkabilmek için yetkinlik setlerini geliştirebiliyorlar mı?
Eğer satınalmacılar (20 yıl ve üzeri tecrübesi olanlar bile) bu rekabet ortamında kendilerini geliştiremez ve ispatlayamazlarsa ne yazık ki yarışmada gerilerde yer alacaklar ve tabiri yerindeyse boynuz kulağı geçecek.
İyi Haber: Rekabet Avantajı Yaratabilirsiniz
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle artan rekabette satınalmacıların kendi lehlerine bir avantaj yaratabilmeleri için iki yol var.
Bunlardan ilki satınalmacıların tüm alanlarda kendilerini daha yetkin hale getirmeleri. Süreç ve ihale yöntemlerini etkin uygulayabilen satınalmacılar attıkları taş – ürküttükleri kuş dengesini en iyi şekilde kurarak emeklerinin karşılığını daha fazla alabiliyorlar. Sözleşme yönetimini doğru yapabilen satınalmacılar yaptıkları anlaşmaların eksiksiz hayata geçmesini sağlayabiliyorlar. Satınalmada finansal yetkinliklerini geliştirenler hem en iyi analizler sonucunda doğru kararları verebiliyor, hem de kararlarını ve kazanımlarını üst yönetime daha iyi anlatabiliyorlar. Stratejik satınalma, tedarikçi yönetimi ve satınalma liderliği konusunda yetkin satınalmacılar standart satınalma uygulamalarının ötesine geçerek alışılmamış, sıra dışı ve göz kamaştıran sonuçlara imza atabiliyorlar.
Her şeyi bilmekten vazgeçip tüm bu yetkinlikleri geliştirebilen satınalmacılar hem uygulamalarıyla hem de sonuçlarıyla daha fazla görünür oluyorlar. Bu da kendilerine çok büyük rekabet avantajı sağlıyor.
İkinci yol ise satınalmacıların yetkinliklerini ispat edebilmeleri. Belki bundan on yıl önce satınalma yetkinlik sertifikalarından bahsetmek çok anlamlı değildi, ancak artan rekabet koşullarında ve ekmeğin tabiri caizse aslanın ağzında olduğu bu günlerde sahip olacağınız bir yetkinlik belgesi satınalma bilginizin ispatı olabiliyor ve sizi yarışta bir adım öne geçirebiliyor.
Pek çok işveren artık yeni bir işe alım yaparken ya da mevcut çalışanlarının konumlarını yükseltirken gösterdikleri geçmiş performansın yanında gelecekle ilgili potansiyellerini de değerlendiriyor. Yani sadece şu ana kadar yaptıklarınız değil, bundan sonra neler yapabileceğiniz daha önemli hale geliyor.
İşte bu noktada (katıldığınız ama ne öğrendiğiniz belli olmayan eğitim sertifikaları yerine) belirli bir program ve uygulama sonucu elde edilmiş yetkinlik sertifikaları sizin satınalmanın en önemli konuları hakkında eğitimler aldığınızı, bunları uyguladığınızı ve saygın kuruluşlar tarafından tüm bunların onaylandığını gösteriyor. Amerika çapında yapılan bir araştırma American Purchasing Society tarafından verilen CPP ve CPPM sertifikası sahiplerinin kendi seviyelerindeki diğer çalışanlara göre %23,4 daha fazla kazandıklarını gösteriyor. Biz de katılımcılarımızın eğitimler sonrası daha iyi görevlere ya da şirketlere geçiş yaptıklarına sık sık şahit olabiliyoruz.
Elbette her şirketin satınalmaya, eğitime ve sahip olduğunuz sertifikaya vereceği önem farklı olabilir ancak genel olarak yetkinlik gelişimi ve yetkinlik belgelendirmenin sizi satınalma alanında gittikçe artan rekabette bir adım öne çıkaracağını söyleyebiliriz.