You are currently viewing S-400 ve Bir Satınalma Hikayesi

S-400 ve Bir Satınalma Hikayesi

S-400 krizi tüm yayın organlarında gündemi işgal etmeye devam ediyor. Kimi ABD tarafından Türkiye’ye vazgeçmek için Haziran ortasına kadar süre verildiğini söylüyor, kimi Temmuz ayında teslimat olduğunda kıyamet kopacağını iddia ediyor. Bir taraftan işin içerisine F-35 giriyor ki, burada hem satınalmacı, hem tedarikçi durumunda olduğumuzdan işler iyice karışıyor. Son zamanlarda gündemden düşmeyen bir satınalma hikayesini sizler için inceledik.

İhtiyacın belirlenmesi: S-400 Konusu Nedir?

S-400 şu anda dünyada kullanımda olan en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak gösterilen Rus yapımı bir savunma silahı. Bu savunma sistemi sadece uçaklara karşı değil, aynı zamanda balistik füzelere karşı da savunma sağlıyor. Şu anda Türkiye benzer bir hava savunma sistemine sahip değil. Daha önce Türkiye açısından riskin yüksek görüldüğü çeşitli zamanlarda farklı ülkelerin sahip olduğu Patriot sistemleri ülkemize yerleştirilmişti, ancak bu sistemler bize ait olmadığından her seferinde personeliyle birlikte ödünç alındıkları ülkelere geri gitmişti. Özet olarak, Türkiye’nin – S-400 ya da Patriot – böyle bir sisteme ihtiyacı olduğu görünüyor.

S 400

Bütçe ve Rakamlar: S-400 Maliyeti Alan ve Satan İçin Ne Anlama Geliyor?

Defence Exports

2018 yılı içerisinde tüm dünyada yapılan savunma harcamaları 1.8 trilyon doları buldu. Bu pazarın %37’sini ABD şirketleri karşılarken, en yakın rakibi Rusya %33 civarında bir pazar payına sahip.  kişi başına Türkiye bu harcamaların %1 civarına gelen 19 milyar dolar harcama, buna karşılık 1.9 milyar dolar tutarında ihracat yaptı. Bu ihracatın 726 milyon doları ise ABD’ye yapılıyor. Anlaşması yapılan 4 adet S-400 (198 füze) sisteminin maliyeti ise 2.5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Yani Türkiye’nin yıllık silah harcamasının yaklaşık % 13’ü civarında. Alternatif olarak baktığımızda, aynı birim sayıda Patriot füzelerinin fiyatının S-400’lere göre 1,5 kat daha pahalı olduğu görünüyor. Ancak, ne olursa olsun pazar ya da harcama olarak baktığımızda ne alıcı, ne de satıcı tarafından kıyamet koparacak bir durum yok gibi görünüyor.

Teknik Özellikler: Kaliteyi Ucuza Almak

Teknik özelliklere baktığımızda, hız, menzil, irtifa ve hedef sayısı gibi alanların tamamında S-400 sisteminin Patriot’lara göre en azından kağıt üzerinde çok daha performanslı olduğunu görüyoruz. En büyük farkı yaratan özellik ise S-400’ün kapsama açısının çok daha büyük olması. Patriot’ların etkin olabilmesi için tehdidin gelebileceği yöne doğru yerleştirilmeleri gerekirken, S-400 neredeyse herhangi bir yönden gelen tehdide karşı savunma sağlıyor. Yani satınalmacı açısından daha iyi bir ürünü daha ucuza alabilme imkanı söz konusu.

Patriot Vs S 400

Sosyal Sorumluluk: Ateşe Su Taşıyan Karınca

Ant And Water

Satınalmayı hakkıyla yapan tüm şirketler, en azından yasal konularda tedarikçi kaynaklı riskleri ortadan kaldırmak için belli aksiyonlar alırlar. Satınalma etiği ve buna uygun çalışan satınalma profesyonelleri, çalışanlarının ücretlerini ve sigorta primlerini ödemeyen, iş güvenliği önlemlerini almayan, yasa dışı ya da çocuk işçi çalıştıran, ya da daha kötü uygulamalarla rekabet avantajı yaratan şirketleri asla destekleyemez. Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin konuyu bu şekilde incelemesi yerinde olur. Patriot yerine S-400 alındığında dünyanın hangi bölgesinde hangi anlayış destekleniyor? Bu anlayışa sahip ülkelerde, ya da onlardan satınalma yapmış diğer ülkelerde yaşayan insanlar hangi koşullarda yaşıyor ve çalışıyor? Burada dünya pazarının %0,1’i gibi bir harcamanın etkisinden daha çok üzerinde durulması gereken nokta, karıncanın ateşi söndürmek için su taşıyıp taşımayacağıdır.

Tedarikçi İlişki Yönetimi: Kader Bizi Ayırana Kadar

Türkiye 1949’da kurulan NATO’ya 1952’den bu yana üye. NATO her ne kadar askeri bir işbirliği organizasyonu olarak ortaya çıkmış olsa da, kuruluş belgelerinde demokratik değerleri desteklemek, üye ülkelerin savunma ve güvenlikle ilgili sorunlarını istişare etmek, işbirliği yapmak, güven oluşturmak ve uzun vadede çatışmaları önlemek gibi siyasi amaçlar da yer almakta. NATO çeşitli zamanlarda üye ülkelerin silah alımlarına karışmayacağını belirtmekle birlikte, özellikle karşıt blokta görülen ülkelerden alınacak teknolojilerin üye ülkelere risk oluşturması endişesini de dile getiriyor. Eğitimlerimizde uzun vadeli stratejik tedarikçilerle ilişkileri zaman zaman evliliğe benzeterek örnekler veriyoruz. Evlilik elbette aşk için yapılır, ancak bir evlilikte iki tarafın da hem beklentileri, hem de sorumlulukları vardır. Zaman içerisinde yaşanabilecek zorluk ve sıkıntılar bu durumu değiştirmez, taraflardan biri sorumluluklarını sürekli olarak yerine getirmiyorsa, o ilişkinin zedelenmesi söz konusudur. Tedarikçi ilişki yönetimi olarak bakarsak, elbette Türkiye stratejik ortağı ve yoldaşı olan NATO’yu ve dolayısıyla üyelerini en küçük bir riske maruz bırakacak bir hareketten kaçınmalıdır. Ancak, NATO  üyeleri ile Türkiye’nin ilişkilerini gerecek tek durumun S-400 olduğunu söylemek de biraz zor. Komşularımız ve özellikle Güneydoğu ve Kıbrıs konularında yaşananları bir tarafa bıraksak ve konuya sadece söz konusu satınalma açısından baksak bile, Türkiye’nin yüksek maliyetini ve düşük teknik özelliklerini de sineye çekerek almaya çalıştığı Patriot füzeleri konusunda hala “belki satabiliriz” noktasının ötesine geçememesi, konuyu farklı bir seviyeye getiriyor. Yani, aslında iki taraf da stratejik ortak olmanın hakkını veremiyor diyebiliriz. Eğitimlerimizde belirttiğimiz bir diğer konu da, stratejik bir ilişki için tarafların güç, beklenti ve fayda açısından denge içinde olması gerektiği. Bu dengelerin sağlanamadığı, ya da olup da görülemediği durumlarda iş dönüp dolaşıp büyük balığın küçük balığı yemesi noktasına geliyor. Bu noktada S-400 aslında Türkiye’nin stratejik ortaklığın olağan seyrine dönebilmesi için küçük balık olmadığını hatırlatma yöntemi olarak da görülebilir.

Pazarlık: Ne Doktorlar, Mühendisler

İş dönüp dolaşıp satınalmacıların en sevdiği ve en iyi yaptıklarını düşündükleri pazarlık noktasına geldi. Yine eğitimlerimizde şunu anlatıyoruz: bir pazarlığın istediğiniz gibi bitmesine en az etki eden şey pazarlık masasında olanlardır. Pazarlık, öncesinde yapılan analiz ve hazırlıklarla istediğiniz noktaya gelebilir. Bu analizlerin en önemlisi ise BATNA (Best Alternative To Negotiated Agreement), yani tarafların masadaki anlaşmaya alternatif olarak neye sahip olduklarıdır. S-400 bu açıdan Türkiye için muhteşem bir BATNA gibi görünse de, masada üzerinde pazarlık yapılan konunun 2.5 milyar dolarlık bir satınalma olmadığını hatırlatalım. Dolayısıyla Türkiye aslında farklı stratejik ortaklıkları BATNA olarak masaya koyuyor. Sonuç olarak, Türkiye bir dönüm noktasında. Ya mevcut tedarikçi – ortakları ile güçlenerek yola devam edecek, ya da alternatif tedarikçi – ortaklara yelken açacak. Hangisinin gerçekleşeceğini ve nasıl sonuçlar vereceğini zaman gösterecek.